4 Kasım 2010 Perşembe

Beni Bulduğunda ve Bıraktığında






Beni buldugunda 22 yaşındaydım ve yalnızdım. Hayattan ümidi kesmiş durumdaydım. Bu dünyada insanların ‘aşk’ dedikleri o büyük lütufa hiçbir zaman erişemeyecektim. İstedigim yere gelmeye çok yakınken hızla aşagıya düşüyordum; başarısızdım ve soğuk bir kentte üşüyordum.










İki yıldır Türkiye’de önemli bir kullanıcı sayısına sahip bir lezbiyen arkadas bulma sitesine üyeydim. Birçok insanla tanışıp görüşmeme rağmen içimdeki  sorulara cevap bulduracak kimseler bulamamıştım. Artık o site beni adım atmaya cesaretlendirecek etmenden çok, canım sıkıldıgında Justin Bieber kılıklı lezbiyenlerin fotograflarına bakıp vakit geçirebilecegim bir yer haline gelmişti.


Birgün açtıgımda bir mesajla karşılaştım, bir mesajla karşılaşmam sürpriz bir şey degildi elbette ama mesajın içeriği önemliydi. “uzun zamandır seni görüyorum; yazamıyorum. Sırf sana mesaj yazabilmek için fotograf ekledim, lütfen bana cevap ver.” seklinde bir mesajdı aldıgım.Şimdi olsa böyle bir mesaja yanıt verir miydim bilemiyorum. Ama o zaman önüne gelenin “slm” “mrb” yazmasından çok sıkılmıştım. Fotografsız olanların mesaj yazmaları ise teknik yollarla tarafımdan  yasaklanmıştı. Boru degildi.


“Peki”   dedim, karşımda çaresiz biri varmış gibiydi ve bu kadar isterken onu görmezden gelmem imkansızdı.

İnternet üzerinden görüşmeye başladık tabi. İki gün sonra ise onu gerçekten görmek istedigimi söyledim. Konsere davet etmiştim aslında ama iptal olunca bir akşam yemeğine dönüştü randevu.


Sürekli konusuyordu, konusurken gözlerimin içine bakıyordu. Bense tüm odunlugumla sahnelerdeydim yine.. Tek kelime edemiyor, ettigim zamanlarda ise uykusuzluk problemimden, İtalyancanın ne kadar zor ve kafasikici bir dil oldugundan, sayfası yeni kapanmış boktan ilişkilerimden dem vuruyordum. Tam bir salak gibi davrandıgımın gerçekten farkındaydım ama hiçbir şeye müdahale edemiyor, kelimeleri unutuyor, onun konusmasına izin vermekten başka çarem olmadıgını yoksa tamamen sıçıp batıracagımı gayet iyi idrak edebiliyordum.

Yemek bitti, ayrılma vakti gelmişti.

Kahve içmeye davet ediyorum seni ” dedim. “Yok” dedi, “bugün olmaz uzakta oturuyorum, ama bir gün mutlaka.”

Birgün mutlakaymış. “Kimi kandırıyorsun sen?” dedim içimden. Bazen bazı şeyleri içinden söylemeli insan, bugüne kadar içimden söylediğim kimi şeyleri dışımdan söylemiş olsaydım tipimi dışımdan söylediğim yerde hemencecik sikertirlerdi.

Ellerini tuttum, gözünün içine bakıp gülümseyerek: “tabi” dedim, “muhakkak”...

Eve dönerken kendimi tam bir dingil gibi hissediyordum. Tanrım ne aptaldım, ne zamandır gerçekten hoşlanabilecegim biri çıkmıştı karşıma ve ben bir sap gibi davranmıştım! Oraya bir beklentiyle de gitmemiştim, artık insanlardan herhangi bir şey beklemenin lüzumsuz oldugunu çoktan kavramıştım çünkü. Ama yemekte beni etkilemişti ve neden olmasındı! Beni begenmemişti, bir daha benimle görüşmek istemeyecekti.


Hayır, beni begenmişti ve beklediğimden de fazla benimle görüşmek istiyordu.


Bir hafta içinde ona aşık olmuştum. Sürekli yanımda olmasını istiyor, deli gibi saçma sapan insanlardan kıskanıyor, öptüğünde kendimi bayılır gibi hissediyordum. Bir kadının beni sevip okşamasına, öpmesine elbette alışkın degildim. Ama kendimi öylesine özgür, öylesine rahatlamış hissediyordum ki hiçbir gariplik sezmiyor, aksine olması gereken buymuş da ben yıllardır bunu beklemişim diyordum. Yumuşacık elleriyle dokundugu her yer uyuşuyordu, saçlarımı okşadıgında dipsiz bir kuyunun içine yavaş yavaş düşüyordum sanki.


Üç hafta olmuştu. O ise bu yoğun duygularımdan bihaberdi. “Öylesine” dediğimiz ilişkilerden degildi belki ama ciddiyeti de yoktu, ki zaten aklı olan hiçbir insan benim gibi üç haftada delicesine birine aşık olmazdı. Üç haftada ne ciddiyetiydi?
Üç hafta olmuştu ki “İngiltere’ye gidiyorum” dedi. “çok zor zamanlar geçirdim ve ailemden beni uzağa göndermelerini istemiştim. Gitmem lazım.”

“Ne kadar kalacaksın?” dedim.
“Altı ay” dedi.

İngiltere? Altı ay? Benden uzakta? Ben seni bu kadar severken?
Hayır gidemezsin, gitmeni istemiyorum! 
diyemedim de

Peki” dedim “git iyi olacaksan”

Gittiğinde 22 yaşındaydım ve yalnızdım. 




Bu gecenin Sesi: http://www.youtube.com/watch?v=NQMCpa29BME&feature=related

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder